Geçen harp esnasında fırtınalı bir gün, C-23 numaralı İngiliz denizaltısı şafak sökmeden Harwicehe limanından ayrılmıştı. Buz gibi rüzgar, yağan yağmuru sulu sepken haline getiriyordu. Bütün o gün ve onu takip eden gece, denizaltı, güvertelerine vuran rüzgar ve sulu sepken tarafından kamçılana kamçılana, fırtınalı denizde çalkalanıp durdu.
Denizaltının havanın bu şiddetine tahammül edemeyeceğini düşünen kaptan, nihayet subaylarından Brandt'a dalma emrini verdi. "Kahvaltıdan sonra ön derinlik ölçü cihazının yanına bir gözcü koy. Geri kalan herkes bu gecenin 10'una kadar serbesttir. Bu saatten evvel, su yüzüne çıkamayacağımız muhakkak" dedi. Denizaltı daldıktan sonra vazife başında bulunmaları gerekenler hariç, bütün subaylar ve mürettebat uykuya geçti. Hiç olmazsa 10 saat uyuyacağını tahmin eden Brandt, başını yastığa koyar koymaz derin bir uykuya daldı. Rüya görmeye başladı. Bir mühimmat fabrikasında idi. Pantolonlu kadınlar mermileri barutla doldurmakla meşguldüler. Çalıştıkları odanın bir ucunda, üzerinde "müfettiş" yazılı cam bir bölmeyle ayrılmış kısım vardı. Buraya yaklaşan Brandt, kız kardeşinin içeride bir masa başında oturduğunu görür gibi oldu. Genç kadın, Bradt'ın bulunduğu istikamete baktığı halde, onu görür veya tanır gözükmüyordu. Aradaki kapıdan öteki odaya bakan Bradt, bir ateş dilinin, yerden kadınların mermileri doldurdukları odaya doğru, yılan gibi kaydığını dehşet içinde gördü.
Kız kardeşine bağırmak istediyse de, sesinin kısıldığını fark etti. Başı masanın üzerine düşen kadıncağız uyuyor görünüyordu. Brandt ona doğru koşmak isteyince bacakları hareket etmedi.
Sonra kulakları sağır edici infilak, etrafı toz, alev ve dumana boğdu. Brandt tekrar ileri atılmağa çalışırken başının yatağın tavanına vurmasıyla uyandı. Bir mühimmat fabrikasında değil, C-23 deniz altısında emniyetteydi !
Gördüğü rüyayı hatırlayınca yüksek sesle "Aman ne feciydi!" diye söylenmekten kendini alamadı. Biraz daha kendine gelince saatine bakmayı akıl etti, saat 10'du. Halbuki kaptan denizaltının saat 10'da su yüzüne çıkmasını emretmişti. Acaba kendisini niçin uyandırmamışlardı? Brandt heyecanla yataktan fırladı. Nöbetçinin yanına gidince onun uyuya kalmış olduğunu gördü. Adamcağız, Brandt kendisini sarsınca dahi uyanmadı. Adamın kalbini yokladı kalbi pek hafif atıyordu. Brandt, derin bir uykuda olan kaptanı dahi uyandıramadı. Bradt kendi kalbinde de bir ağırlık olduğunu ve nefes almakta güçlük çektiğini hissetti. Bunun üzerine adamların üzerine, kova kova su dökerek onları uyandırmaya çalıştı.
Bu surette uyanabilen üç kişinin yardımıyla denizaltıyı su yüzüne çıkardı. Kaportaları açınca ortalığın apaydınlık olduğunu görerek hayretler içinde kaldılar. Denizaltı 24 saat müddetle, yani kaptan emrettiği müddetten 12 saat daha fazla suyun dibinde kalmış ve bu 12 saat zarfında hava, gaz dumanlarıyla ağırlaşmıştı. Dumanlar Brandt'tan başka herkesi kendinden geçirmişti. C-23 limana dönünce Brandt kız kardeşinin bir mektubunu buldu.
Genç kadın şunları yazıyordu: Bu gün fabrikada korkunç bir felaket oldu. Kadınların mermi doldurdukları atölyede bir fimalk, 36 kadını öldürdü. Binanın içinde yüzlerce kişi ağır surette yaralandı. Ben, büyük bir talih esri olarak, yarasız beresiz kurtuldum. İnfilak, saat 10'dan az evvel oldu. Saat 10'da atölyeleri dolaşıp teftiş etmem lazımdı. Bu arada hayatımda ilk defa olarak masamın başında uykuya daldım. Uyurken seninle ilgili korkunç bir rüya gördüm. Rüyamda bir denizaltının içindeydim. Sen ve arkadaşların ölü olarak yatıyordunuz fakat nedense senin tamamıyla ölmediğine inanarak seni uyandırmaya çalıştım. Ne çare ki sesim kısıldığından kendimi sana işittiremiyordum. Tam bu sırada infilak beni uyandırdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder